Hakan Eroğlu'nun Kaleminden, Türk Devletleri Teşkilatı

TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI

Taş kırılır, Tunç erir, ama Türklük ebedidir!

Mustafa Kemal Atatürk

Binlerce yıllık tarih sahnesinin her bir zerresinde izleri vardır Türklerin. Şanlı bir mücadele, bağımsızlığına düşkün bir millet, Adriyatikten Çin seddine tarihe yön veren bir kudret… Dil, din, ülkü, örf, adet, gelenek görenekleriyle her daim birlik içinde olmayı benimsemiş, ulaştığı bütün kesimlerde mazluma yunus, zalime yavuz olmuş, ahlakla, adaletle hüküm sürmüş bir medeniyet.

Türkler tarih boyunca birçok devlet kurmuş, dünyanın hemen hemen her bölgesine yerleşmiş ve bu süreçte nerede olursa olsun tüm Türk topluluklarıyla bir arada olma ülküsünü benimsemiş, birbirleriyle bağlarını hiçbir zaman kopartmamıştır. Bugün 10-12 milyon kilometrekarelik bir alan üzerinde yaşayan 300 milyon Türk nüfusunun olduğu bilinmektedir. Tabi ki Türklerin bir arada, birlik içinde olması çoğu emperyalist oluşumun istemediği bir durumdur. 18. Yüzyıla kadar genel anlamda daha bir ve beraber görülen Türkler, Osmanlı Devletinin gücünü kaybetmesiyle bu etkisini yitirmiştir. 19. Yüzyıla gelindiğinde sıkıntılar büyümüş Türkistan için zor bir dönem olmuştur. O dönem Kafkasya’da gücü ele alan Rusya etkisini günden güne hissettirmiş ve bölgedeki Türk Cumhuriyetlerini uzun süre Sovyetlerin etkisi altında kalmıştır. Osmanlı devletinin zor günler yaşadığını bilen, gören idareci ve aydınlar bu zor durumdan çıkış maksadıyla çeşitli yollar aramaya başlamıştır.

Üç Tarz-ı Siyaset adlı eseriyle dikkati çeken Yusuf Akçura, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük hareketlerinin faydalarını dile getirmiş akabinde Türkçülük akımının ön plana çıkması gerektiğini vurgulamıştır. Kırımdan çıkıp tüm Türk dünyası için fikirler üreten İsmail Gaspıralı hiçbir baskıya yenilmeden Türklüğün kurtuluşunun ancak Türk birliğinde yattığını ifade etmiş, Türk Birliği için “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ibaresini kullanmış ve bugün Türk Devletleri teşkilatı için önemli bir adım atmıştır. Akabinde kendisini Türkçülüğün anlaşılmasına ve yaşanılmasına adayan ve Türklüğü hem mefkurem hem de kanımdır diye ifade eden Ziya Gökalp Türkçülük Turancılık üzerine yazılar yazmış, yaptığı toplantılarla bu fikri gençlik başta olmak üzere herkese aşılamış ve 1911 yılında “Genç Kalemler” dergisinde ideolojisini Vatan ne Türkiye'dir Türk'lere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan, sözleriyle ifade etmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk; 1933 yılında Çankaya köşkünde “Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İste o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir.” Diyerek sanki yaşanacak günleri gözler önüne sermiştir.

1991 yılında Sovyetler birliğinin dağılmasıyla Türk Devletleri bağımsızlıklarına kavuşmuş ve Türk Birliğinin önü açılmış, altı ülkenin Kültür Bakanları tarafından ortak bir kültürü, tarihi, manevi değerleri yeniden tesis etmek için Haziran 1993 yılında Türk Dili Konuşan Ülkeler Daimi Kültür Bakanları Konseyi (TÜRKSOY), Türk Dünyasında kurulan ilk işbirliği teşkilatı olmuştur. Süreç içerisinde; Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte 1992 ile 2010 yılı arası 10 tane zirve gerçekleşmiştir. 1992 de Ankara’ da gerçekleşen ilk zirvede telekomünikasyondan, ticarete, her türlü kara, hava ve demir yolu bağlantılarının gelişimi, Türkiye’nin doğu batı arasında köprü görevi görmesi gibi önemli konulara değinilmiştir. Türk Dili konuşan ülkeler arasındaki iş birliğini güçlendirmek, teşvik etmek amacıyla 2009 yılında Nahçıvan’da düzenlenen toplantı ve imzalanan anlaşmayla Türk Konseyi kurulmuştur. Ayrıca imzalanan anlaşmada; dış politikada ortak tutum, karşılıklı güven, bilim, teknoloji, kültür alanında gelişim için çalışmalar, ticarette iş birliği gibi konular hakkında uzlaşılmıştır. İlmik ilmik işlenen, adım adım yol alınan bu süreçte 2021 yılında İstanbul’da düzenlenen zirvede Türk Konseyi ismi üye devletlerin ortak amaçlar etrafında eşit olarak birlik olabilmesin bilincinde olunduğunu ifade eder şekilde Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmiştir. Bu zirvede teşkilat üyesi devletler için önemli hedefler içeren Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesi onaylanmış, Türk Devletlerinin her birine önemli ekonomik fırsatlar sunacak Türk Yatırım Fonu kurulmuş ve Türk Dünyası için büyük önem arz eden Zengezur koridorunun açılması hususundaki çalışmalara yer verilmiştir. Doğu Akdeniz’de sabit bir uçak gemisi şekliyle ifade edilen ve bölge için büyük önem taşıyan Kıbrıs’ın 2022 yılında yapılan zirvede gözlemci üye olarak kabul edilmesi stratejik bir hamledir. Karabağ zaferinin verdiği memnuniyet ise teşkilat içerisinde had safhada kendini göstermiştir. Ortak alfabeye geçiş süreci “dilde, işte, fikirde birlik şiarının nasıl hayat bulduğunun ifadesidir. Uluslararası karmaşanın günden güne arttığı günümüzde, Türk Devletleri Teşkilatının önü açıktır. Emin ve doğru adımlar atıldığı takdirde yolun sonu Kızılelma, yolun sonu Turandır. Doğu Akdeniz’de, Suriye sınırında, Kıbrıs’ta yapılan hiçbir hamle tesadüfi değildir. Enerjide, savunma sanayinde, bilim ve teknoloji alanında aldığımız yol bellidir ve gurur vericidir. Bu kutlu güç birliği elbet süper güç olmak hedefini taşıyan emperyalistlerin uykularını kaçırmaktadır ve onlar bu birliğe engel olmak için her türlü baskıya devam edecektir. Ancak tarih tekerrürden ibarettir. Dün olduğu gibi bugünde söz konusu vatandır ve Türk ve Türkiye yüzyılıyla birlikte vakit tamamdır. Karanlık odakların asırlardır yenemediği Türklüktür, kardeşliktir, birliktir. Bu düşünceler içerisinde herkes üzerine düşen sorumluluğun farkına varmalı, kurulan oyunları tek tek bozmalı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü benimsenmelidir.

“Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk’ ün varlığı bu köhne acuna yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.”

HAKAN EROĞLU