Fatih Tezce'nin kaleminden

Yanlış anlaşılmayı, yanlış yönü bulmayı ve yanlış yerde durmayı öğretmişler bize. Bize Batı ile Doğu arasındaki tek farkın birbirine zıt yönler olmadığını öğretmemişler. Sonuç ise ortada kalışımız. Öğretilmiş çaresizlik…

Değerlerimizi öğretmek için önce o değerleri yaşamak gerekiyor. Öğretmeden yaşatamayız. Öğrenmeden de öğretemiyoruz. Dönüp dönüp duruyoruz başa… Bundan otuz sene, kırk sene önce, orada, burada, şurada değerleri(miz) için mücadele ettiklerimizin bugün o mücadele ettiklerimizin yanında görüyoruz. Akıl tutulması, celladına âşık olma, şımarıklık… Hangisini seçerseniz… Merhum Rasim Özdenören’in 1979 yılında yazdığı Gül Yetiştiren Adam Roman’ındaki 40 yıldır evinden çıkmayan adam gibiyiz. Şaşırıyoruz, hayret ediyoruz, ah vah ediyoruz…1979 ve 2022…Ne değişmiş?

Görüntüyü kabulleniş, gösterileni yaşamak, mevcuda rıza göstermek, ”aman bana necilerin” göstereceği bir tavırdır. Biz bu tavrı reddediyoruz. Bize dokunmayan o yılan bir gün herkese dokunur. “Sizin zamanınız böyleydi, bu zaman böyle işte” diyerek günü yavan hale getirmek, değerleri sıradanlaştırmak, maziyi karartmak ve geleceği karamsarlaştırmak istiyorlar. Bizse karşılarında duran duvarız, bunu asla bilmiyorlar. Bizim zamanımızdaki gül ile bugünün gülleri halen aynı renkte. Bizim zamanımızdaki toprak ile bugünün toprağı halen aynı kokuda. Öyleyse bu kopuş, karşıya mırıldanış, bir de dünyalık aldanış neden? İnsan, değerlerinden uzaklaştıkça aslında kendisinden uzaklaşmaktadır. Bir müddet sonra da kendisini bile tanımayacak hale sokuyor insan. Ve insan, yaptıklarından ve konuştuklarından çok çekiyor.

Futbolcu transferi gibi gülerek imza attığımız kâğıtlardaki o imzalar aslında bizim mi ki! İmza demek kişinin kalbi demekti… Tabi yıllar yıllar öncesinde… Kalbimizden uzaklaştık, çevremizden uzaklaştık, gölgemizden uzaklaştık. Çevrilmiş bahçesiz evlerde yalnızlığın zaferiyle yaşıyoruz. Pencerelerimizi bir açsak, gökyüzümüz bile yok…Olmazların içinde kendimizi oldurmaya çalışmakla ve kendimizi bu yalana inandırmakla günü akşam ediyoruz. Gün bitiyor, ihtiras bitmiyor.  Sabah ışıkları perdelere vurdukça kalkmamak için bahaneler uyduran okul çocukları gibiyiz. Her sınırsız ve yersiz isteklerimizde bahanelerimiz ceplerimizde. Hangi bahaneyi çekip çıkaracağız acaba bugün de cebimizden… Geçmişin kazanımlarını unutup hep sınırsıza yelken açıyoruz. İspanya fatihi Tarık bin Ziyad’ın gemileri yakıp bahaneyi ortadan kaldırdığı gibi içimizde büyüttüğümüz bahaneleri ne zaman yakacağız… Unutmak, sorunsuz bir eylemdir ve masumdur. Unuttuklarımızdan sorumlu değiliz; ahiret için geçerli bu kural. Bu dünya içinse, yaşadığımız rahatlıkları unutmaktan kesinlikle sorumsuz değiliz.

Kol kırılsın tamam da her seferinde kırılan bizim bu kollarımız yen içinde kalmaya devam mı etsin…

Fatih TEZCE