Hakan Eroğlu'nun Kaleminden

“Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküş sebeplerini ararken birçok siyasî, askerî, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler, toplumsal hâdiselerde rol oynarlar. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir” diyerek ekonominin toplumlar üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olduğunu ifade etmiştir,            Mustafa Kemal Atatürk.

Bir televizyon programında şahit oldum geçen gün… Turizm mekânları diye bahsedilen yerlerdeki fiyatlardan bahsediyordu. Bir lahmacunun 900 TL, bir menemenin 1000 TL, bir küçük tabak makarnanın ise 3800 TL olduğu şaşkınlıkla ekranlara yansıtılıyordu. Mekân sahibi ise talebin çok yoğun olduğunu ve bundan duyduğu memnuniyeti dile getiriyordu. Pandemide kutusu 10 TL olan maskenin nasıl birden bire 200 TL olduğunu, orman yangınları yaşanırken gerekli olan bir malzemenin nasıl karaborsaya düştüğünü, ihtiyaç olunca yağların, patateslerin, soğanların nasıl stoklandığını görünce mekân sahibinin fiyatlardan şikâyetçi olmaması oldukça normal olsa gerek. Gelelim konumuza…Aslında bahsedilen fiyatlar için illaki turizm mekânlarına gitmeye gerek yok. Bugün bir markete girip çıkmak bile afaki rakamlara denk geliyor. Düşünün eriğin, kirazın kilosu 100 TL, bir kilo kıyma 530 TL… 1+1 ev kiraları 9-10 bin bandına yerleşmiş. Düne kadar 4 kişilik bir aile birer porsiyon yemeği 300 TL’ ye yerken bugün 1500 TL ödemek durumunda kalıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Peki, fiyatlar neredeyse 8-10 kat artmışken memura yapılan %15 zamma ne demeli? Emeklilerin aldığı sadece ve sadece 10 bin TL maaşı dile getirmek bile zül. Zevki sefa sürende, kuru ekmeğe muhtaç olanda bizim vatandaşımız. Hep bir hesap yapılır ya bir simit bir çay 20 TL ise tek kişinin 3 öğün simit çayla aylık masrafı 1800 TL. Geçimin ne kadar zor olduğunu anlamak için sanırım yeterli. 

Nasıl bu hale geldik peki? Müslüman bir ülkede mübarek ramazan ayında iftar menüsü 500-700 TL bandında ki sözde masada yok yok. Ama sonuç; artanların hepsi çöpe. Velhasıl israfta sınır tanımadık. Lüks evlerden, saraylardan, gösterişten vazgeçmedik. Makam sahiplerinin yaptıkları özenti midir? İçlerinde mi vardır bilemiyorum, son model en pahalısından makam araçları, şoförler, korumalar ve konvoy halinde ziyaretler. Nesiniz arkadaş siz? Kimin parasıyla hava atmaya kalkıyorsunuz?  İnsanlar bir ayakkabı alamazken evinde ayakkabı odası olanlar, milyonluk saat, çanta takanlar. Sözde vatandaşımızı seviyoruz, kolluyoruz… Hadi bir süreliğine yaşamları değişelim. Siz gecekonduya, onlar saray gibi villalara geçsin. Siz yürüyerek sabah ekmek, peynir almaya gidin, onların önüne ejder meyveleri, çeşit çeşit smotthiler gelsin. Yada hastalandığınızda günde 200 hastaya bakmaya çabalayan, üzerine şiddete maruz kalan bir doktorun karşısına çıkmak için saatlerce sıra bekleyin, onların doktoru ayağına gelsin. Siz zor bir hastalık için en son teknolojileri kullanırken SMA hastası bir çocuğun ailesinin yerine koyun kendinizi.

Dayanabilir misiniz acaba?  Hani bir söz vardır ya insan acı duyabiliyorsa canlıdır, başkasının acısını duyabiliyorsa insandır diye… İşte tüm bunları özetleyen bir söz aslında.

Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle; Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz. Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin bel kemiğidir. Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur. Bu güzel ülke hepimizin ve her bir ferdin rahat yaşam sürmek hakkı vardır. Şikâyetimiz; devletçi görünüp şahsi sefasını süren, sonradan görmeler üzerinedir… Yoksa bizler biliyoruz ki, ülkemizin gelişmesini, kalkınmasını istemeyen emperyalist güçler terörü başımıza musallat etmiş, ayağa kalkmamızın önüne set koymuşladır ki dün terör örgütünün yuvalandığı Gabar’ da bugün günlük 40 bin varil petrol çıkarılması aslında açık bir delildir ve bu bizi ekonomik anlamda rahatlatacak bir hamledir. Yetmemiş aynı merkezden emir alan örgütler darbe teşebbüsünde bulunmuş yine başarılı olamamışlardır. Dünyada üretimin neredeyse durduğu, sağlık sisteminin tıkandığı, binlerce insanın canından olduğu pandemi sürecide ülkelerin ekonomilerini etkileyen büyük bir kriz oluşturmuştur. Tüm Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerinin tahıl sıkıntısı yaşadığı, besin tedarik zincirlerinin kitlenme noktasına geldiği Rusya-Ukrayna savaşı, hemen sınırımızda meydana gelen çatışmalar ve en önemlisi yüzyılda bir yaşanan ki Allah bir daha yaşatmasın 11 ilimizi etkileyen on binlerce insanımızın can verdiği büyük bir felaket, deprem gerçeği… Her türlü olumsuzluğa rağmen tüm bu sıkıntıların üstesinden gelen büyük bir ülkeyiz hamdolsun. Bunun yanı sıra; kendi ürettiğimiz insansız hava araçlarımızı ihraç ediyor olmamız, yine kendi savaş uçağımızı üretebilecek duruma gelmemiz, bulunan doğalgaz ve petrol yatakları, geniş bir nadir toprak elementi rezervine sahip olmamız, nükleer enerji santrali çalışmalarımız ve daha birçok hamleyle ekonomik olarak bağımsızlığımızı yakalama noktasındaki çalışmalardan bazılarıdır. Ancak tüm bunlar ekonomimizin kötü olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. İnsanımızın refah seviyesi yerlerdedir. Bazı medya organları ve maşa köşe yazarlarının da sürekli bittik, tükendik yakarışları da vatandaşı bir hayli kışkırtmaktadır. Bir ülkemiz daha yok ki bunun bilincinde hareket edip; birlik ve beraberliğimizin bozulmasına, insanlarımızın arasına nifak tohumları ekilmesine asla müsaade etmemeliyiz. Demokrasinin gereği yapılan seçimlerle gereken mesaj verilmiş olup ülkeyi yönetenlerin alacağı acil önlemler ve yapacağı atılımlar ile bu sorunları gidermesi elzemdir. İcraate yansımayan tasarruf tedbirlerine herkesin karnı toktur. Yoksa vatandaş uyarıyı yaptı ki; beklenen değişimi göremediği, hissedemediği takdirde fişi çekecektir.

 

Hakan EROĞLU