Hakan Eroğlu'nun Kaleminden

Osmanlı İmparatorluğu; her daim himayesinde bulunan azınlıkların diline, dinine, inancına gösterdiği saygıyla ve hissettirdiği güven duygusuyla, toplum üzerindeki adalet ve hoşgörü ülküsüyle güçlü bir devlet olmayı başarmış ve 600 yıl neredeyse 3 kıtada hüküm sürmüştür. Balkanlarda büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Boşnaklar, diğer milletlere nazaran Osmanlıyla çok daha fazla iç içe olmuş, Osmanlının kültür ve medeniyetini çok daha fazla özümsemiştir. Tabi Yugoslavya’nın parçalanmasıyla büyük Sırbistan ideasında olan Sırplar için bu kabul edilebilmiş bir durum olmamıştır. Sırplar, Boşnakların; Sırplara ait olan toprakları çalan hain olduklarını ileri sürmüşlerdir. Bosna Sırp Cumhuriyeti Devlet Başkanı Karadziç’e göre Sırplar “dayanılmaz koşullar altında acı çektikleri ve kültürlerini koruma mücadelesi verdikleri 500 yıllık Türk yönetimi” döneminde ezilmişlerdir, “artık kimsenin kontrolünde olmayacaklardır” ve buna mukabil Boşnakların bu tutumu onlar açısından bir ihanettir, gereken yapılmalıdır mantığı hâkim olmuş ve akabinde canice saldırılar başlatılmıştır. Bosna’da başlayan çatışmalar özellikle stratejik olarak Büyük Sırbistan için hayatî öneme sahip olması sebebiyle Srebrenitsa’nın da içinde bulunduğu Doğu Bosna olarak tarif edilen Drina Nehri çevresinde yoğunluk göstermiştir. Amaç bölgeyi diğer milletlerden temizlemek ve kendilerinin yerleşeceği bir toprak parçası haline getirmektir. Tıpkı bugün İsrail’in büyük İsrail projesi uğruna Gazze’yide içine alan topraklardaki hedefi gibi. Bölgede saldırılar arttıkça ve şiddetlendikçe Sırplardan kaçan binlerce kişi hayatta kalmak için Srebrenitsa bölgesine sığınmışlardır. Kasabanın nüfusu yaklaşık 60.000 üzerine çıkmış, sığınan insanlar açlıkla, sefaletle perişan hale gelmiştir. Bunca zorlukla mücadele eden halkın sıkıntılarını sadece mahalle baskısından kurtulmak için yada sadece yapmış olmak için yapan BM Güvenlik Konseyi, 16 Nisan 1993 tarihinde 819 Nolu Kararında Tuzla, Saraybosna, Jepa, Goradje, Bihaç ve Srebrenitsa olmak üzere 6 bölgeyi ‘güvenli bölge’ olarak ilân ederek “Srebrenitsa ve çevresi güvenli bölge olacak ve burası bütün tarafların her çeşit saldırı ile diğer düşmanca faaliyetlerine karşı korunacaktır” diye karar almıştır. Güvenlik konseyi; kararın görünen yüzüyle güya Bosnalı Müslümanları korumuş ancak bölgede sadece Bosnalıların silahlarına el konularak bir katakulliyle Boşnakların Sırplara teslim edilmesi tiyatrosuna sessiz kalmışlardır. 11 Temmuz 1995'te başlayan ve 8.372 Boşnak sivilin Ratko Mladic emrindeki Sırp askerler tarafından hunharca öldürüldüğü Srebrenista Katliamı, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendirilmektedir. Katliamdan kurtulan bir Bosnalının anlattığı ; “Her kimde en ufak bir hayat belirtisi görülürse hemen ateş edilip öldürülüyordu. Çukurlara doldurdukları cesetlerin üzerinde dolaşarak hala canlı kalan olup olmadığını kontrol ediyorlar, bazen cesetlere bile defalarca hınçla ateş ediyorlardı.” ifadesi katliamın boyutunu anlamak için az da olsa yeterlidir sanırım. Aradan çeyrek asır geçmesine rağmen halen çoğu kişinin kayıp olduğu bu büyük trajedi sadece Bosna Hersek'in değil tüm insanlığın adalet arayışının sembolü haline gelmiştir. 1992 ile 1995 yılları arasında Boşnaklara ve Türklere yapılan zulüm ve katliamlar ortadayken BM Sırbistan’ı soykırımcı olarak ilan edememiş sadece birkaç Sırp kasabını suçlu kabul etmiştir. Daha sonra uluslararası baskıyla Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1995’te Bosna-Hersek’in Srebrenitsa kentinde yaklaşık 8 bin Müslüman erkek ve çocuğun katledildiği 11 Temmuz’u, “Soykırımı Düşünme ve Anma Günü” ilan etmek durumunda kalmıştır. Ancak bizler biliyoruz ki, batının bu ikiyüzlülüğü dün olduğu gibi bugünde tarihin hiçbir döneminde değişmemiştir ve değişmeyecektir. Çünkü Cemil Meriç’ in deyimiyle "Kıyasıya bir savaştı bu, haçla hilâlin, batıyla doğunun, imanla inkârın savaşı." Dün Bosna’ya sessiz kalan sözde barış elçileri bugün Gazze’de binlerce çocuk katledilirken üç maymunu oynamaya devam etmektedir. Söz konusu Türkler olunca her daim iş yokuşa sürülmüş, ipe un serilmiştir. Euro 2024 maçında Bozkurt selamı veren Merih Demiral’a biji portekizciler, içerideki ve dışarıda ki Türk hazımsızları tepki göstermekte adeta yarışa girmişlerdir. Kim ne yarışına girerse girsin büyük Türk milleti Bosna’ da, Hocalı’ da, Karabağ’ da, Urumçi’ de, Kerkük’ te, Arakan’ da, Gazze’ de zulme uğrayan kardeşlerimiz için haykırmaya devam edecek, mücadelesini her türlü platformda sürdürecek, paslanmış vicdanları insafa getirecektir. Ziya Gökalp’in dediği gibi; Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan… Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir, Turan! Bu vesileyle 29 yıl evvel Bosna Srebrenitsa’da katledilen kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. HAKAN EROĞLU