Hakan Eroğlu'nun kaleminden, “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz”

Karanlık çökmüş, hava iyiden iyiye soğumuş, buz kesiyordu. Etrafta derin bir sessizlik hâkim sadece kağnı arabalarının gıcırtıları duyuluyordu. Çoluk çocuk, yaşlı genç kar kış demeden yollara düşmüş vatan için cepheye silah taşıyorlardı. Gece ilerledikçe ayaz etkisini artırmaya başlamış çok fazla takati kalmamıştı Şerife Bacının. Bir gayretle kazağını çıkarıp üzerlerini örtmüştü silahların donmasınlar diye ve sımsıkı sarmıştı dokuz aylık bebeğini, Elifini… Oracıkta canını teslim etmişti aslında yanına vardıklarında… Elif bebek kurtulmuştu. Şerife bacı vatan sağ olsun diye kendinden vazgeçmişti…

Birinci Dünya savaşı sona ermiş 600 yıldır dünyaya hükmeden Osmanlı Devleti yenilmişti. Türk korkusu, Türk düşmanlığı iliklerine kadar işlemiş Avrupa için gün doğmuş, isteklerini kabul ettirmek için 1918 yılında Mondros mütarekesini imzalatmışlardı. Osmanlı topraklarında Osmanlının her türlü egemenliğini sona erdirecek bu anlaşma; Osmanlıyı bitirmeye, Türkleri tarihten silmeye göre planlanmış ve halk nazarında büyük bir tepkiye neden olmuştu. Anlaşmanın hemen akabinde yer yer işgal hareketleri başlamış, silahlara el konulmuş ve halk üzerindeki baskı günden güne artmaya başlamıştı. Türkün ferasetini hesaba katmayan zafer sarhoşu, tek dişi kalmış canavar Avrupa açısından her şey istedikleri gibi ilerliyordu. Vatan için, bir karış toprak için, özgürlüğü ve bağımsızlığı için hep bedel ödeyen, savaş meydanlarını düğün meydanlarına çeviren asil Türk milleti Anadolu’da direniş hareketlerine çoktan başlamıştı. Önce İzmir’in ardından İstanbul’un işgali bardağı iyiden iyiye taşırmış, topyekûn bir mücadele şart olmuştu.  

Bir çift mavi gözün ışığında, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in kuruluşun ve kurtuluşun sembolü olan Samsun’ a adım atmasıyla yerel ve bölgesel direnişler ulusal bir hale bürünmüş ve Milli Mücadele başlamış oluyordu. Ya istiklal ya ölüm parolasıyla yola çıkılmış, genç yaşlı, kadın erkek demeden vatanın bağımsızlığı için Türk milleti seferber olmuştu.

Cephede kolunu, bacağını, kanını, canını veren yiğitlerle, cephe ardında hastabakıcılık, hemşirelik yapan, cepheye mermi taşıyan, askerlerin söküklerini diken, onlara ekmek pişiren, Şerife Bacıların, Kara Fatmaların, Binbaşı Ayşe’nin, Tayyar Rahime’nin, Kılavuz Hatice’nin, Asker Saime’nin ve birçok isimsiz kadınların kahramanlıklarının destanıydı milli mücadele. Vatan sağ olsun diye, vatanın çocukları yaşasın diye kendi çocuklarından vazgeçenlerin direnişiydi. Bazen umutların yitirildiği ancak asla vazgeçilmediği, gece gündüz durmaksızın devam eden İstiklal Harbinde, Mustafa Kemal’in “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.” sözüyle düşmana son darbe indirilmiş, kahpe düşman denize dökülmüş ve Milli mücadelede zafer inananların, zafer büyük Türk milletinin olmuş ve egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğunu” tüm dünyaya haykırılmıştır.

 

"Türk milleti, tarihinle övün; çünkü senin ecdadın, medeniyetler kuran, devletler, imparatorluklar yaratan bir mevcudiyettir. Sen, Anadolu denilen bu yurda, sonradan gelme değil, ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın. Hayatımın en bahtiyar anı, Yunan ordularını Afyonkarahisar ve Dumlupınar Meydan Muharebelerinde imha ettiğim ve memleketimin kurtulduğunu bildiğim andı.” diyerek 57 yıllık yaşamına 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap sığdıran, inancından, Türklük sevdasından bir an olsun taviz vermeyen ve artık Türkler bitti diyenlerin heveslerini kursaklarında bırakarak, bağımsız bir ülke kazandıran eşsiz bir lider olan Atatürk 101 yıl önce bugün ;

“Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.”

Diyerek kutlu mücadeleyi taçlandırmıştı.

Ve çekilen birçok acının, ödenen bedellerin sonucunda Türk Milleti için dönüm noktası olan 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Çok büyük bir adımdı ki Cumhuriyet, ardında binlerce şehidin, gazinin, kadının, erkeğin, çocukların, birlik ve beraberliğin izi, emeği vardı. Cumhuriyet; millî egemenlik ve tam bağımsızlık esasına dayanan, milliyetçi, yenilikçi, laik, devletçi ve bununla birlikte bilimin ışığında sürekli gelişimi öngören bir çağdaşlaşma hareketidir. Yediden yetmişe Büyük Türk Milletinin her bir ferdi cumhuriyetin nasıl ve ne şartlarda kurulduğu iyi anlamalı, iyi özümsemelidir. Elbette ki; işgalci ülkeler, ABD, Avrupa, terör örgütleri, onların içerde ve dışardaki işbirlikçileri; sevr projesini engellediği, yunanları denize döktüğü, bağımsızlığa giden yolu açtığı için cumhuriyetten ve Atatürk’ten rahatsız olacaktır.  Onlar rahatsız olmaya devam etsinler. Bizler bu kutlu emaneti daima korumalı, ülkemizin her yönüyle gelişmesi ve ilerlemesi için, Türkiye Cumhuriyetini muasır medeniyet seviyesine çıkarabilmek için azimle, kararlılıkla mücadele etmeye devam etmeliyiz. Akıllardan çıkarılmamalıdır ki, Cumhuriyet değerleri ve Mustafa Kemal Atatürk daima Türk Milletinin gönlünde yaşayacak ve yaşatılacaktır. Bu vesile ile sonsuza dek yaşayacak Türkiye Cumhuriyetinin 101. Yılını kutlu olsun. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bu vatan için canını veren tüm şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun. Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk, Yaşasın büyük Türk Milleti…

 

HAKAN EROĞLU