Umut Şahinol'un Kaleminden ; Neler oluyor bize
Son zamanlarda yaşananları nereye koysak nasıl anlatsak bilemedim, neresinden tutsak da elimizde kalmasa, nasıl bir yorum katsak da içimizi rahatlatsak yangınımızı söndürsek diye düşünüp duruyoruz sanki. Ama nafile ne yapsak boş bu yaşananlar o kadar ağır ki toplum olarak büyük bir yıkıma sürükledi bizi.
Peki bu kadar yozlaşmayı nasıl başardık, bütün bu kötülük hangi ara girdi içimize, biz yüce değerlere sahip olan bir millet değil miydik? Küçüklerini koruyan büyüklerine saygılı olan bir toplum para için bebeklerini öldüren insanları nasıl doğurdu içinden. Kısacası akıl almaz durumlar yaşıyorken bütün bunların unutulacağı korkusu da sarmıyor değil içimizi çünkü malumunuz üzere unutan bir toplum olduk her şeyi.
Hani bir laf vardır ya devletin malı deniz yemeyen keriz diye işte tamda buradan çıktı bu yozlaşma ve devam edildi çalıyor ama çalışıyor dendi ya da çalan bizden nasıl olsa iyi yapıyor dendi.
Sonra adamcılık aldı başını gitti hiçbir yeterliliği olmayan insanlar hak etmedikleri mevkilere getirildi. Belediyelerde bankamatik memurları türedi ve kimsenin sesi çıkmadı. Haksız kazanç o kadar normal bir hale geldi ki alın terinin onuru aptallık oldu.
Günümüz dizileri ahlaksızlığı normalleştirdi süper babaların, ekmek teknelerinin yerini yalı çapkınları, yasak aşklar aldı. Çıkarları doğrultusunda her şeyin normal kabul edildiği yasak aşkların özendirildiği, kadınların şiddet gördüğü ve gözyaşlarının eksilmediği, toplumun psikolojisini bozan dramlarla dolu ve bir sürü sapkınlıkların olduğu dizilerle bir darbe daha yedi toplumumuz.
Sosyal medyadan zengin olan binlerce insan lüks hayatlarını paylaştı büyük bir görgüsüzlükle bunun adına da etkileşim dendi milyonlarca takipçileri olan bu insanlar saçma sapan hayatlarına özenen ve onlar gibi olmak isteyen yüzbinleri zehirlediler isteyerek ya da istemeyerek.
İçi boş bir eğitim sistemi özel okullara yönlendirdi velileri parası olan güzel bir eğitim aldı devlet okulları sınıfta kaldı ortalık işsiz üniversite mezunlarıyla doldu. Eskiden okullarda öğretmenlerimizden sadece ders eğitimi değil insanlık eğitimi de alırdık şimdi ise…
Sağlık sektöründe eskiden hastanelerde muayene olamazdık kuyruklar olurdu şimdiyse randevu alamıyoruz online sistemde. Bu durum insanları çaresizce yine özel hastanelere yönlendirdi fakat bu sefer özel hastaneler hastaları müşteri olarak gördükleri için tedaviden çok nasıl para koparırız peşine düştüler. Doktor yakını olanlar nispeten daha şanslı hale geldiler gerek randevu gerekse muayene konusunda. Tabi bütün bunların yanında mültecilere tanınan öncelikli haklar da işin cabası oldu.
Ya hayat pahalılığının getirdiği yozlaşma stoklanan ürünler değerinin çok üstünde fiyat istenen mallar, maaşı sadece ev kirasına yeten emekliler asgari ücretliler enflasyon illetinin altında ezilen milyonlar.
Özetle içine düştüğümüz ekonomik çöküntünün kolay ve çok para kazanma isteğine dönüşmesi, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın zihniyeti bizi bu toplumsal yıkıma uğratan en önemli faktörler oldu.
Nasıl mı düzeliriz?
Fabrika ayarlarımıza dönerek düzelebiliriz. Nedir bu fabrika ayarları 100 yıl önce yaptığımızı tekrar yaparak hani demişti ya ‘‘muhtaç olduğun kudret…’’ diye işte buradan başlayarak bu sözü hatırlayarak ilk adımı atabiliriz.
Karanlık hüküm sürmeye çalışıyor topraklarımızda
Köpekler havlıyor sıra sıra
Çakallar fırsat kovalıyor alçakça
Çok değil yüzyıl önce de yapıldı aynıları
Ve yüzyıl öncesinde de aldılar cevaplarını
Karanlığın en koyusuydu
O mavi gözleriyle ışık saçtığında
Sanma ki tek bir bozkurttu
İnanmış binlercesi vardı ardında
Korkma üzerine çöken karanlıktan
Korkma köpekten
Korkma çakaldan
Ne demişti Mehmet Akif hatırla
Ne demişti Bilge Kağan hatırla
Ne demişti Mustafa Kemal hatırla