İlkokul yıllarımızda Sosyal Bilgiler dersiyle öğrenmeye başladığımız bir gerçek vardır ki; güzel ülkemiz Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrilidir, Asya ve Avrupa kıtasını İstanbul Boğazı ile birbirine bağlar, bu ve bunun gibi bir çok gerekçe ile jeopolitik ve jeostratejik konumu çok önemlidir. Tarihi güzellikleri, yer altı ve yer üstü kaynakları, iklimi, bitki örtüsü ile eşsiz bir coğrafyaya sahiptir ülkemiz. Bizler tüm bu güzelliklerin farkında ve ülkemize sevdalı olarak yetişiriz. Bahsettiğimiz bu konular ülkeler için bir fırsattır ve güçtür.
Dünya haritasına kuş bakışı bir göz attığımızda Türkiye’nin üç kıtanın birleştiği noktada hatta neredeyse dünyanın merkezi sayılabilecek bir bölgede olduğunu söyleyebiliriz. Akdeniz, Balkanlar, Avrupa ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayan hemen hemen bütün kara ve deniz yolları, neredeyse bir şekilde Türkiye üzerinden geçmektedir. Buda aslında ülkemiz için değerlendirilebilirse çok önemli bir potansiyel güçtür. Tabi bu kendini “süper güç” veya “dünyanın hakimi” olarak gören yada görmek isteyen ülkeler tarafından kabul edilebilir bir durum değildir ve hiçbir süper güç böyle bir ülkenin sivrilmesini, gelişmesini, büyümesini istemez, kabul etmez.
Dünya nüfusundaki artış, bazı ülkelerdeki iç karışıklıklar, savaş, yiyecek sıkıntısı, küresel düzeyde enerjiye talebi her daim artırmış bu talep neticesinde bir çok yerde hammadde arayışı sürmekte olup Doğu Akdeniz’de 2000’li yılların başlarında büyük oranda hidrokarbon, petrol rezervleri, doğalgaz kaynakları keşfedilmiş ve de buda zaten geçmişten beri önem arz bu bölgeye olan dikkatleri daha da yoğunlaştırmıştır.
Dünya üzerindeki çatışmaların yoğun olarak meydana geldiği alanları incelediğimizde en çok dikkat çeken noktanın Ortadoğu olduğu, bunun da petrol kaynaklı yani enerji savaşı merkezli gerçekleştiği bilinmektedir. Enerji; yaşamın vazgeçilmez tüketim araçlarından biridir. Hayatın başlangıcından itibaren insanlar yaşamlarını kolaylaştırmak ve devam ettirmek amacıyla asırlardır enerjiyle iç içe yaşamını sürdürmüştür. Enerjinin temiz, verimli ve ekonomik kullanımı, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin bir ölçütü olarak değerlendirilmektedir.
Küresel ısınmanın dünya ölçeğinde büyük sorun oluşturduğu, çok yakın bir gelecekte yaşanması muhtemel kuraklık sıkıntısı, su sıkıntısı, yiyecek, salgın hastalık sıkıntısı dolayısıyla ekonomik problemlerin baş göstereceği bir gerçektir. Çözüm yolu ise her zaman güçlü olmak, enerjiye hükmetmek olarak görülmektedir.
Öte yandan, enerji kaynaklarının çok fazla olmadığı gerçeğinden hareketle, 21. yüzyılda pek çok ülkenin enerji kullanımı ve iklim değişikliği kısıtlamaları karşısında siyasî ve ekonomik problemlerle karşılaşacağı anlaşılmaktadır. Enerji temini hususu ülkeler için çok önem arz etmektedir ki buda bu temin için neredeyse her yol mubahtır anlayışını ortaya çıkaracak, güçlü devletlerin zayıf devletleri iyice eritme sürecine kadar gidebilecektir.
Enerji kaynaklarının uluslararası sistemde güç mücadelelerini belirlemesi Ortadoğu’ nun yanı sıra Doğu Akdeniz’deki yapılan keşiflerden dolayı tüm dikkatleri bölgeye çekmiş ve bölgeyi cazibe merkezi haline getirmiştir. Doğu Akdeniz’ in jeopolitik olarak en önemli noktası da Kıbrıs adasıdır. Tabir edildiği üzere Kıbrıs bölgenin sabit bir uçak gemisi gibi olup bölgedeki tüm yolların geçiş noktası, kontrol merkezi, denetim üssü gibidir ve bizim için olduğu kadar küresel güçler içinde çok önemlidir. Bu bağlamda bizim Mavi Vatanda tüm bu bileşenleri göz önünde aldığımızda bulunmamız, hatta etkin ve aktif olmamız küresel güçleri son derece rahatsız etmekte olup bizlere Mavi Vatan’dan vazgeçmemiz karşılığında F35 verebilecekleri söylemleri de boş değildir.
Şu bir gerçektir ki Doğu Akdeniz’de bulunan hidrokarbon rezervleri, doğalgaz kaynakları bölgeyi ve kıyı devletlerini daha değerli, daha güçlü bir duruma getirmektedir. Nitekim Karadeniz havzasında bulunan, işlenen ve halkımızın kullanımına sunulan Karadeniz gazı nasıl bizlere doğalgaza olan dışa bağımlılıkta % 10’ luk bir rahatlama yaşatacak ve enerji de dışa bağımlılığımızı bir nebze olsun azaltacaksa keza Mersin Akkuyu’daki Nükleer Santral elektrik ihtiyacımızın %10’unu karşılayacaksa, Doğu Akdeniz’ de bulunan rezervler ve devamında yapılacak çalışmalarda aynı savunma sanayinde olduğu gibi yerli ve milliliği % 20’ lerden % 80’ lere çıkaracaktır ve ülkemizin “enerjide bağımsız” dolayısıyla “ekonomide bağımsız” güçlü bir ülke haline gelmesinin ayak sesleri olacaktır. Bunun yanı sıra çıkarılan enerji kaynaklarının Avrupa’ ya aktarımı noktasında Türkiye yine kilit bir üs rolünü oynayacaktır. Elbette tüm bunlar Güçlü Türkiye hazımsızlarını endişeye sürüklemektedir.
Türkiye; mademki “Türkiye Yüzyılı” hedefi koymuş bölgesinde ve dünya da güçlü bir devlet olma yolunda ilerleyecekse bir çok alanda olduğu gibi Mavi Vatandaki mücadelemiz de artarak devam etmelidir. Türkiye için Kıbrıs ve Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin hakları kırmızı çizgidir. Yine ülkemizin bölgedeki ulusal hakları, enerjiyi ithal eden bir konumdan ihraç eden bir konuma yükselebilecek potansiyelin olması bu hedefler için ayrıca önem arz etmektedir.
2000’li yılların başında keşfedilen bu doğal zenginliklerin, enerji kaynaklarının paylaşımının yanı sıra deniz alanlarının da paylaşımı gündeme gelmiştir ki; resmi kaynaklara göre, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ adına tek taraflı olarak 2003 yılında Mısır ile 2007 yılında Lübnan ile ve 2010 yılında da İsrail ile karşılıklı sözde Münhasır Ekonomik Bölge mutabakatları yaparak hem Kıbrıslı Türkleri hem de Türkiye’ yi yok saymış ve sözde kendilerini bölgenin tek hakimi ilan etmiştir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile 27 Kasım 2019 tarihinde iki ülkenin Uluslararası Hukuk’tan doğan haklarının muhafazası için “Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” imzalamıştır ve bu anlaşma BM nezdinde kabul edilmiştir. Bu anlaşma Türkiye ve Libya’ ya söz konusu bölgede doğal kaynak arama ve işletme faaliyetlerinin meşru bir zemin kazanmasına olanak sağlamıştır. Yapılan bu hamle çok önemlidir ve Ulusal güçleri son derece rahatsız etmiştir. Ayrıca bu hamle ile Reutersin dört yıl önce, 2019 yılında geçtiği habere göre; Türkiyesiz bir enerji hattı olamayacağı görülmüş ve Doğu Akdeniz’ de çıkarılan gazın Girit adası üzerinden, Yunanistan anakarasına ve oradan da İtalya’ya ulaşıp Avrupa’ya dağıtılmak üzere planlanan 7-9 milyar dolarlık boru hattının Türkiye-Libya deniz yetki alanından geçmek zorunda kalacağı ifade edilmiştir.
Tüm bunları değerlendirdiğimizde; Türkiye konumu itibarıyla ve Mavi vatandaki ısrarcı tutumuyla ve hakkıyla tüm dünyaya “bende varım” mesajını en yüksek perdeden vermektedir. Bu sebeple gerek savunma sanayi hamlelerimiz, gerek yaptığımız operasyonlarla Suriye’deki konumlanmamız, gerek Karabağ zaferiyle Turan’a giden Zengezur geçidi, gerek Karadeniz gazı gibi Doğu Akdeniz’ de de olmamız Türkiye Yüzyılının gereğidir ve ulusal güçleri rahatsız etmektedir. Varsın rahatsız olsunlar. Bizler bağımsız güçlü bir Türkiye için her koşulda daha çok çalışmaya devam edeceğiz.