TEKNOLOJİK GELİŞMELERİN TÜRKÇEYE ETKİSİ
TEKNOLOJİK GELİŞMELERİN TÜRKÇEYE ETKİSİ
Fatih TEZCE, "Sanayi Devrimi ile birlikte kırsaldan kentlere göç başladı" dedi.
TEKNOLOJİK GELİŞMELERİN TÜRKÇEYE ETKİSİ
Sanayi Devrimi ile birlikte kırsaldan kentlere göç başladı. İngiltere'yle Fransa arasındaki Arsas-Loren bölgesinin zengin kömür yatakları iki devlet arasında savaşa bile neden olmuştu. Coğrafi Keşiflerle ticaret yollarının değişmesiyle fakir Avrupa’nın zengin Doğu’yu sömürmeye başlaması, Hollanda ve Portekiz gibi bazı ülkelerin donanmada güçlü olmasına müteakip Afrika başta olmak üzere el değmemiş bakir ve zengin toprakların keşfedilmesi, ABD gibi sonradan ortaya çıkmış devletlerin bu yağmadan pay almak istemesi, İtalya’nın Tunus’a, Cezayir’e yerleşme arzusu yenidünya düzenin ortaya çıkmasına neden oldu.
Köy ve kasabalardaki sınırlı imkânlar, iletişim, eğitim olanaklarının azlığı ve ekonomik sıkıntılardan dolayı madenlerin bulunduğu bölgelere olan göçten sonra ortaya çıkan bu yeni yerleşim yerleri düzensiz, kaba ve şekilsiz olarak büyüdü. Ne yazık ki kültürel çatışma ve yozlaşma, yeni kent kültürüne ayak uyduramama durumu, hem evlerin içinde hem de gönüllerde bir tahribat oluşturdu. Kılık-kıyafetle başlayan değişim önce mahalle kültürünün, sonra da dilin olumsuz etkilenmesine neden oldu.
Bir süre sonra elektrikle tanışan kent insanı televizyon ve buzdolabı gibi makinalarına kavuştu. Bu makinalar bir süre sonra asli ihtiyaç sayıldı, bugün internetin asli ihtiyaç sayılması gibi. TV, buzdolabı, ütü derken artık kablosuz internet de temel ihtiyaç listesine girdi. Televizyonun yıkıcı etkisinin görülmesi uzun sürmedi.1960’lı yıllarda ABD’de ortaya çıkan bu siyah kutu, 70’lerde önce siyah-beyaz olarak, 80’lerde de renkli olarak misafir odasında başköşeye yerleşti. TV artık ailemizden biri oldu. Aile bireyleri kendinden gördükleri televizyon gibi konuşmaya başladı. TV kanalları o kadar arttı ki çizgi film kanalları bile yaş gruplarına göre yabancı isimlerle yayın yapmaya başladı. Anneden, babadan, öğretmenden önce televizyondaki bu kanallarla tanışan çocukların da dilleri aynı oranda bozulma gösterdi.
Ze kuşağı adı verilen yeni nesil artık televizyon ihtiyacını dahi akıllı telefonlarından gideriyor. Dolayısıyla bitmek bilmeyen isteklerine evlerde bir de modem denilen internet sağlayıcıları da eklendi. Artık başköşede televizyon değil bu küçük kutular var. İnternetle de tanışan çocuklar dünyada olan biteni takibe başlayarak bir zaman sonra da aileleri ile çatışma ortamına girdiler.
Hem dil hem kültür hem de yaşam alışkanlıklarımız değişti. Yabancı dillerden bir sürü kelime Türkçemize yapıştı, kültürümüze askıntı oldu. Buna küresel etkilenme ya da şiir diliyle esinlenme diyerek olayı hafife alan birçok ünlü(!) sosyal medyada yaptıkları ettikleri ile olayın üzerine tuz biber ekti.1980’lerde masumane olarak Pazar Konseri, Uçan Kaz, Samuray’ın İntikamı gibi yapımları izleyebilmek için TRT’nin başından ayrılmayan bugünün ebeveynlerine ise çocuklarının yaptıklarına şaşmak kaldı sadece.
Hem televizyon hem internet araç olmaktan çıkıp amaç haline geldi. İnsanlar internet ve televizyon yıldızları gibi konuşmaya, giyinmeye, yemeye ve içmeye başladı. Dükkânların isimleri televizyon dizilerindeki gibi yabancılaştı, konuşmaların üslubu ve estetiği gitti. Çikita Muz diye saçma sapan şarkılar bile türedi pop star tarzı televizyon programları yüzünden. 90’lı yılların Televole Kültür(süzlüğ)ü televizyon ve internet sayesinde artık köylerde kasabalarda her yerde. Bir de üstüne instagram pazarlamacılığı başladı ki özellikle lise öğrencileri çalışmadan para kazanmayı da keşfetmiş oldu!
Artık ilkokula başlayan her çocuk önce internetle, sosyal medyayla tanışır oldu. Hayat ve yaşam kaynağı annesi-babası ya da öğretmeni değil artık çocukların. Konuşmaları, giyinmeleri, yeme içme alışkanlıkları artık bir vayfay ile bağlı beyinlerine. Hâliyle konuşuyorken duymuyor, duysa da anlamıyor, algılayamıyor. Kitap okuma nereyse sıfırlandı, okumadıkça da dil ve konuşma hazinesi de oluşmadı. Merhaba demeyi bırakıp mrb, selamlar yerine slm gibi uydurukça bir dil türedi önce yazı dilinde sonra da konuşma dilinde.
Sosyal medyada çokça zaman öldüren aile bireyleri akşam yemeklerini odalarında yer haline geldi. Her odada bir televizyon ve vayfay dağıtıcısı mevcut. Aile içi iletişim de kalmadı, güzel Türkçesiyle güzel güzel konuşan babaanneler dedeler zaten kalmadı evlerde.
Süreci olumsuz haline getiren bir diğer durum ise uzaktan eğitim. Yaklaşık 1,5 senedir covit-19 salgını nedeniyle çocuklar okuldan uzak kalmaması adına iyi niyetle planlanan bu yeni sistemde ekran karşısında öğretmen aktif iken öğrenci hep pasif konumda kaldı. Uzaktan eğitimin ders arasında ise papçi gibi bazı oyunlarla tanışma(!) imkânına kavuştu öğrenciler. Ve oradaki abuk sabuk hitapları, isimleri, yüklemsiz cümleleri günlük hayatında kullanır hale geldi yeni nesil öğrenciler.
Uzaktan eğitimi tamamen rafa kaldırmak çocuklarımızı bilgisayar oyunlarından uzak tutmaya yönelik bir çözüm olabilir. Çocuklar eğitimi yüz yüze ve diz dize yapmalı ki kendine kalan zamanda kar yağarken dışarıda emrine sunulan tabiata dokunabilsin.
Türkçemizin teknolojik gelişmeler karşısında verdiği savaşı kazanmak istiyorsak –ki istemeliyiz- bireysel olarak da toplumsal olarak da herkese önemli görevler düşmektedir. Başından beridir dediğimiz gibi aileden başlamak üzere ilkokuldan üniversiteye kadar, Türkçemizin doğru ve güzel kullanımı konusunda eğitimler verilmelidir. RTUK başta olmak üzere denetim araçları sahada etkin olmalı, özel kanallar ve ulusal ya da yerel gazetelerde Türkçemizin yanlış kullanılmasını ve yazılmasını önlemek adına Türk Dili ve Edebiyatı uzmanları zorunlu olarak çalıştırılmalıdır. Bir umut, belki de öz ama özgün bu çalışmalarımızla gelecek nesillerde de Türkçemizi yaşatabilmek mümkün olacaktır.
Fatih TEZCE
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.