Hakan Eroğlu'nun kaleminden
Hakan Eroğlu'nun kaleminden
Hakan Eroğlu'nun kaleminden; Ege’de bir yiğit; Fırat Yılmaz Çakıroğlu
Ege’de bir yiğit; Fırat Yılmaz Çakıroğlu
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. Buyurmuştur yüce Rabbimiz Al-i İmran suresi 169. ayetinde…
Ele avuca sığmayan, zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı bir çocuktu Fırat. Annesinin öğretmen bir arkadaşı büyüyünce ne olacaksın bakalım, diye sorduğunda “Şehit” olacağım cevabını vermişti henüz 5 yaşında… Çocuk masumiyetiyle içine doğmuştu sanki…
Gelse de dillere konuşsa zindan, nasıl bir yiğitti Ali Bülent Orkan diye adını her daim yaşattığımız şehidimizin hayranıydı. Hani idamı bir hafta ertelenince; Çok sevinçliyim. Aldığım idam cezası bir hafta ertelendi. Ben bir hafta sonra öleceğim diye sevinmiyorum. Hatim indiriyordum yarım kalmıştı. Onu tamamlamaya fırsat kazandım ona sevindim! Benden ve benim gibilerden Yasin-i Şerif’i esirgemeyin, diyen Ali Bülent Orkan… Ocakta bir sohbette; Ali Bülent Orkan için, çokta yakışıklıymış, keşke bizde onun gibi şehit olabilsek demişti arkadaşlarına Fırat… Hatta dönemin ocak başkanına şehit olursam benim resmimi ocağa asar mısınız başkanım, diye sormuştu. Başkan, sen şehit olma yiğidim, biz her yeri senin fotoğraflarınla kaplarız, demişti. Her zamanki gibi gözlerini kısarak gülümsemişti Fırat, mutlu olmuştu.
Zor bir dönemden geçiyordu vatan sevdalıları. Çözüm süreci kisvesi adı altında kendini dokunulmaz gibi gören hainler her türlü zorbalığı yapıyor, ceza dahi almıyorlardı. Şımarmışlardı. Özellikle üniversitelerde farklı isimler adı altında terör propagandası yapılıyordu. Milliyetçi öğrencileri tahrik etmek maksadıyla okulun koridorlarına öğrencilerin fotoğraflarını asıyor, onları hedef gösterip yıldırmaya çalışıyorlardı. Tepki gösterenler kale bile alınmıyordu yetkililer tarafından ve çıkan olayların sorumlusu olarak gösteriliyordu maalesef. En ağırı da ülkesine, milletine, bayrağına sevdalı gençler, devleti yıkmak çabası içinde olanlarla kıyaslanıp, bunun adına da karşıt görüş çatışması deniyordu. Haklıydı gençler; sindiremiyorlardı vatansızlarla bir tutulmayı. Teröristlere, destekçilerine bu kadar prim verilmesi, şehitlerimizin kemiklerinin sızlatılması kahrediyordu onları. Tüm bu karışıklıklar içerisinde okuyorlar, vatana en güzel şekilde hizmet etmek için eğitimlerini sürdürüyordu gençler.
Tarihçi olmak istiyor, çok okuyor, çok çalışıyordu Fırat. Derslerinde çok başarılıydı. Hayalleri vardı. Bu düzen değişecek diyordu. Okula ilk geldiğinde bir grup öğrenci kisvesi adı altında pkk sempatizanı, stant açmış, terörist başının fotoğrafını asmış, sloganlar atarak propaganda yapıyorlardı. Kan beynine sıçramıştı ki Fırat’ın, kimsenin beklemediği bir anda karşılarına geçerek standı devirmişti. Herkes şaşkınlık içindeydi. Kimdi bu gözü kara yiğit, cesur yürek. Kaldırın bu paçavraları diye inletti ortalığı ve ne olursa olsun bu tür durumlara alışmayacağını, karşı koyacağını, mücadele edeceğini ifade etti. Damarlarındaki asil kan delicesine akıyordu, sığmıyordu yüreği göğsüne. Samimiydi, beklentisizdi, cesurdu.
Tarih okurken tarih yazıyordu yağız delikanlı. Hep söyledim yine söyleyeceğim ki bu kutlu davanın en halisleridir ocak gençleri. Gencecik, pırıl pırıl, içten ve en önemlisi de hesapsıztır her biri. Ocağın çayı, şekeri için kar, kış demeden dergiye çıkar, ocağın her türlü temizliğini yapar, söyleşi ve seminer programlarında kendini yetiştirir, sofrada 3-5 zeytin biraz da peynir hele birde yanında ocak çayı olsun yeter der, sevgiyi, saygıyı hiç ihmal etmez, ülke için dertlenir ve tüm bunları yaparken keyif alır ocak gençleri. Gözleri karadır ki 20-30 kişide kalsak mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz, yılmayacağız, yıkılmayacağız, başaracağız inancında ve şuurundadır bu kutlu davanın yiğit bozkurtları, alperenleri. Her daim var olsunlar ve Rabbim sayılarını artırsın inşallah…
Başbuğ Alparslan Türkeş, gençler; hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin demişti. Tüm ocak gençleri gibi Fırat ve arkadaşları da bu düsturla hareket ediyor, ülkesine, milletine layık bir insan olabilmek için var güçleriyle çalışarak, gerek sosyal yaşamlarını, gerek eğitim hayatlarını sürdürüyordu. Günler geçiyor ancak olaylar durulmuyordu. Büyük bir kargaşa çıkmıştı o gün okulda… Atatürk resimlerinin çerçeveleri kırılıyor, Türk bayrakları yırtılıyor, duvarlara pkk, apo gibi yazılar yazılıyor, sanki ele geçirme operasyonu gibi giriş çıkış kapılarının arkalarına sandalyeler yığılarak kapatılıyordu. Bağıranlar, korkanlar, koşanlar, kaçanlar ortalık iyice karışmıştı. Milliyetçi, ülkücü gençler tüm bu olaylara engel olmak maksadıyla mücadelelerini sürdürürken o ara Fırat sendeleyerek çıktı fakülte binasından. Etrafı bulanık görüyor, zor nefes alıyordu. Bir sandalye bulup oturmaya çalışmıştı. Arkadaşları koşmuştu hemen yanına. Dayan yiğidim demişti bir tanesi altı yerinden bıçaklanan ülküdaşına. Ortalıkta ambulans sesleri vardı ama o ambulans hiçbir şekilde Fırat’a ulaşmıyordu, ulaşmaması için her şeyi yapıyordu vatansızlar. Kendine gelmekte zorlanan Fırat, hakkınızı helal edin reis dedi dava arkadaşlarına ve kelime-i şehadet getirdi. Zaman durdu bir anda. En çok olmak isteği şey olmuştu Fırat. Genç yaşta O artık bir şehitti ve Türkiye’nin evladıydı. Gözyaşları sel olmuştu.
Ruhu şad mekânı cennet olsun, unutanın kanı kurusun…
Hakan EROĞLU
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.